Malatya'da ağır hasarlı binaların yıkımında su kullanılmaması, toz bulutlarının etrafa yayılmasına ve dolayısıyla hastalık riskinin artmasına sebep oluyor. Vatandaşlar ise su kullanılmadan yıkım yapılmayacaktı, ama her gün 2 maske üst üste takıyoruz, boğazımız tıkanıyor nefes alamıyoruz diyor.

Geleneksel yıkım yöntemlerinde su, tozun etrafa yayılmasını önlemek ve çevre sağlığını korumak amacıyla sıklıkla kullanılır. Fakat son zamanlarda bazı yıkım projelerinde suyun kullanılmaması, işçilerin ve çevre sakinlerinin sağlığını riske atıyor. Yıkım sırasında oluşan toz bulutları, etraftaki diğer binalara ve soluduğumuz havaya karışarak çevre kirliliğine yol açıyor ve solunum yolu hastalıklarının yayılmasına zemin hazırlıyor.

Sağlık uzmanları, yıkım sürecinde ortaya çıkan tozun, solunum yolu hastalıklarının yanı sıra astım ve alerji gibi sağlık sorunlarını da tetikleyebileceğine dikkat çekmektedir. Özellikle çocuklar, yaşlılar ve solunum yolu rahatsızlığı olan bireyler bu durumdan daha fazla etkilenebilir.

Yıkım çalışmalarında su kullanımının önemi, bu risklerin en aza indirilmesi için vurgulanmalıdır. Yerel yönetimlerin ve yüklenici firmaların, çevre ve insan sağlığına duyarlı yöntemlerle yıkım işlemlerini gerçekleştirmeleri büyük önem taşımaktadır. Su kullanımı, toz ve kirliliği engelleyerek, daha güvenli ve çevreye duyarlı bir yıkım sürecini mümkün kılar.

Sonuç olarak, Malatya'da ağır hasarlı binaların yıkımında su kullanılmaması ve toz bulutlarının yayılması hastalık riskini artırıyor. Bu konuda duyarlılık göstermek ve su kullanımı gibi çevre dostu yöntemlere öncelik vermek, hem işçilerin hem de çevre sakinlerinin sağlığını korumak için önemlidir. Yerel yetkililerin, bu konuda daha fazla bilinçlenmeyi sağlayacak adımlar atmaları ve çevre dostu yıkım uygulamalarının teşvik edilmesi önem arz etmektedir.